24 Şubat 2010 Çarşamba

içimde ağaçlar devriliyor...

Sizin içinizdeki bütün camlar kırıldı mı hiç? Ağaçlarınız devrildi mi kalbinizde sıra sıra? Benim devrik cümlelerim değil, artık devrik ağaçlarım var. Bazen kavanoza girmek ister ya insan, aylarca çıkmak istemez ya, ya da morfin almak ister örneğin sadece dinlenmek için..ben çocukken hep masaların altına saklanırdım, ya da dolapların içine...hep saklanacak biryerler bulurdum da, şimdi yok saklanabileceğim bir yer, şeffafım, buradayım, hiç olmadığı kadar beceriksizim ve içim cam kırıklarıyla dolu...gitmek istiyorum sadece gitmek oradan, buradan, ondan, bundan heryerden basıp gitmek, arkama bakmadan gitmek...

bazen çoktur ya insan, çok olmaya çalışmak bile gereksiz aslında çoğu zaman... karşındakinin algısı kadarsın sen çünkü. Sen çoğal, mitoz bölün, mayoz bölün karşındakinin seni anladığı kadarsın işte! beni neden anlamadı beni hiç anlamadı ben bunu haketmedim gibi cümleler banal..sex and the city dünyası için demode...kim kimi anlıyorki buralarda? Kim kimi sonuna kadar anlamış ki...genelde sizi anlamayan insanları seçersiniz zaten aşık olmak için öyle değil mi?

Sizi bir benzeriniz yaşatamaz çünkü ancak öldürür. Ama kendi özelliklerinize tamamen zıt birini bulur ona aşık olur sonra beni anlamıyor diye zırlarsınız. bir de sizi anlayan ama onaylamayanlar vardır onlara aşık olmak çok daha kötüdür. Ama bu varlığı bir şey katmazken yokluğu bir şey götürmeyecek adamlar için zırlamayın...değmiyor...

Önceleri sabah yataktan çıkmaz istemezsiniz duvar, yorgan, çalan alarm hepsi üzerinize gelir, tanımsız bir mide bulantısı ama bulananın mideniz olmadığını farkedersiniz..bütün organlarınız bulanıyordur..aşırı alkol alınmış bir gecenin sabahı gibi..ağrılı bir baş..artık beklemediğiniz telefon..saate bakarsınız işe geç kalıyorsunuzdur. Geceleri zor uyur, sabahları zor uyanırsınız..iç muhasebe bitmek bilmez. Birkaç gün karşı tarafı sizi anlamadığı için ve daha birçok neden için suçlarken birkaç gün sonra güzel şeyleri hatırlamaya başlarsınız ve kendinizi suçlamaya..asıl zor olan yine yataktan kalkabilme kısmıdır. Sizi hayata bağlayan, hergün nefret ederek gittiğiniz işinize bağlayan, tek minik motivasyon da yokolmuştur artık. Bütün günü tavanı seyrederek geçirmek istersiniz...kız arkadaşlarınızın cümleleri teselli olmaz..bilirsiniz geçeceğini ve işte bu noktada kavanoza girmek, masanın altına saklanmak ya da birkaç hafta morfin alıp şuursuzca yatmak istersiniz. Önce şaka gibi rüya gibi gelir, hani sevdiğiniz yakınlarınızı kaybettiğinizde alışamadığınız o his gibi..sonra algılamaya başladıkça yokluğunu o boşluk büyür..büyür..içinizdeki kara delik büyüdükçe etrafınıza bakmak, denizi, güneşi yakışıklı adamları bile görmek gelmez içinizden. Etki etmez dost sohbetleri, keyif vermez en keyifli rakı balık masaları..."zaman herşeyin ilacı"derler..giderler.Bilirsiniz evet, zaman ilacıdır herşeyin..içinizde sıra sıra ağaçlar devrilmeye devam ettiğinde bilirsiniz o ağaçların yerine yenileri gelmeyecek...hasar üzerine hasar gören kalp artık yorgun, halsiz ve bitkindir..zaman gerçekten herşeyin ilacı ve insanoğlunun en yavşak özelliği "unutmak"tır.Unutur devam edersiniz yola...sonra güneşli bir sabah uyanır devam edersiniz güne...sürprizlerle dolu hayat yeni sürprizlerini sunar size..bir arkadaşınız yaklaşır..der ki"seni öldürmeyen herşey seni güçlendirir"..bir tebessüm eder yudumlarsınız kahvenizi. Çünkü aşktan asla ölmezsiniz. İçinizde devrilen ağaçlar size beyaz kağıtlar olarak geri döner... ağlıyorsanız ağlamayın, üzülüyorsanız üzülmeyin, değmiyor. Herkes aynı acıları yaşıyor. Hem de binlerce yıldır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder