16 Nisan 2010 Cuma

gitmek...

Sevmem ben gitmeleri, birinden, bir yerden, bir evden, bir işten..gitmeler koyar bana gereksiz melankolizmlerim tutar, maymunluğa vururum işi yalandan, tutarım düğümlenir gözyaşlarım boğazımda...sıklıkla düğümleniyor gözyaşlarım bugünlerde..ailem gibi olmuş arkadaşlarımdan ayrılmak için gün sayıyorum..ailesinden uzak yaşarken insan, arkadaşları olur ailesi annesini bulamaz sarılır arkadaşına, şefkati sevgiyi ondan bekler, derdini tasasını, şımarıklığını arkadaşına yapar..bu adı geçen arkadaşları her sabah allahın emri şeklinde geldiği ofisinde bulabilmesi ise gerçekten çok büyük şanstır ama hayat çok acımasızdır, bilirsiniz. Profesyonel hayat denilen saçmalık, sonra hayatın getirdikleri, kariyer zırvası gibi kavramlar yüzünden ayrılmak zorunda kalmak acı acı koyar insana..ince ince akar gözyaşları, sabah gelince akşam olanları kime anlatacağım, hangi masaya yatıracağım krizimi, kimle güleceğim, kimin eteğini açıp saçını çekeceğim soruları uyutmaz...insan sevdiklerinden hiç ayrılmak istemez, ama öyle acımasızki hayat ayırır sizi sevdiklerinizden bir şekilde...minik lükslerinize bile göz koyar şaşkın hayat, istemezsiniz vedalaşmak, ama o an gelir çatar işte...işte ben bu yüzden hiç kimseden gidemem. Nerede olursa olsun o ayrılıklar, sevgiliden ayrılmak gibi gelir bana hep..küçük bir kız çocuğuyken saklanırdım hep masa altlarına ve dolap içlerine, işte yine o hisler içerisindeyim, alıcılarımı vericilerimi kapatıp oyuncak bebeklerimle girip masanın altında salak salak oturmak istiyorum. Bu hissim hiç geçmedi benim, hep saklanmak istedim masa altlarına, vedalaşmaları sevmem ben. Hadi bayy diyip kaçmak isterim olay yerinden en kısa zamanda görüşülecekmiş gibi..öyle olmaz hiçbir zaman, annenden ayrılmak, en yakın arkadaşlarından ayrılmak, sevdiğin adamla vedalaşmak bunlar çok acıtır hep benim içimi...dünyanın dengesi mi dersiniz hayatın getirdiğimi mi, olması gereken mi yoksa benim içinden çıkmak istediğim bu saçma fanus mu bilmem...ama ben hiç sevmem vedalaşmaları...şimdi iki senemi tamamladığım şirketimdeki son günlerimi geçirirken, duvardaki dileğin yazdığı notları toplamak, sevcan ın yapıştırdığı kedi köpek bebek resimlerini çıkarmak, doğumgünü kartımı, 6. ayın kutlu olsun notlarımı temizlemek, 2 yıllık çekmecemden, zaman zaman bozulan bilgisayarımdan, silmem gereken maillerden ayrılmak yine benim içime dokunuyor...hayat bizi nerelere sürüklüyor oysa nelerde ölüyoruz biz...hayatı programlamak anlamsız, kariyer hedefleriniz komik, tatil planlarınız hayal..evleneceğiniz adamı merak etmek heyecanlı, yaptığınız yemekler sürprizli..ama hep merak...getiriyor hayat, çıkarıyor dımdızlak karşınıza gerçekleri ve siz sadece olanı kabul edip yaşamak zorunda kalıyorsunuz...işte ben bu yüzden hiç kimseden gitmeyi sevmem, bırakırım kendileri gitsinler...oluk oluk akan gözyaşlarıma üzülürüm, kendime kırılırım ne yapıyorum ben diye, yolculukları da sevmem bu yüzden, bir yerden ayrılmayı sevmem...işte bu yüzden sadece adaları severim ben, kendime benzetirim yalnız ve hüzünlü gelirler bana içerden içerden...benim gibi ait oldukları yerden kopmuş parçalar olduklarından belki, ama adalardan da ayrılmayı sevmem ben...işte ben bu yüzden vedalaşmak hiç istemem...

2 yorum:

  1. bayaa duygusal olmuş ama bana da bir şeyler olmuş.. o kadar duygulanmadım... kendime şaşıyorum... birkaç yıldır nazlı aynı senin yukarıda yazdığın gibiydi..ama benim bildiğim nazlı duygusal olmakla birlikte acayip dengesizdi... birkaç ay birkaç sene böyle böyle sonra 2 ay 3 sene şöyle şöyle.. nazlı 7 sene öncesine kadar kimseyi kendisi kadar sevmedi sırf sonra üzülmesin diye.. sonra bir anda çoook sevdi.. üzülmeyi göze aldı ulan üzülücem ama çok sevicem dedi.. herkesi daha da çok sevdi.. eskiden çok narsisti nazli.. baktı ki ukala olmasına çok az kalmış bir anda fazla alçakgönüllü oldu sonra bundan da sıkıldı..ortasını bulmaya çalıştı ama asla başaramadı.. sanırım şöyle şöyle olduğu dönem bitti.. böyle böyle dönemi yeniden başlıyor... belki de bu sefer orta yolu bulur.. öyle öyle olur.. kimbilir...
    love you...

    YanıtlaSil
  2. Gidişin herkesi üzer ama en çok ta karşı adada bulunan bizi, birde bizi düşün iki gidiş oldu...iki kayıp ofisten, ama belki bir gün biryerde derler ya hep, o olur belki, nasıl hepimiz burada buluştuk, mutlaka bir yerlerde bir gün beraber olacağız...

    Sanem

    YanıtlaSil