28 Mart 2010 Pazar

kendiniz için bir şey yapın...

Kentin en güzel semtlerine imza atmış olmaktan mıdır nedir, bir tatlı huzur bu gece içimde...üstelik pazar en çirkin yüzüyle karşımda öylece dururken, hatta beni içine alırken, Sultahmet'in büyülü güzelliği pazarın fendini yeniyor bugün...güzel bakınca güzel mi görüyor gözleri insanın? Ve artık aşık olmak gerekmiyor güzel bakmak için bünyeye..eskiden aşık olduğumda bakabilirdim bu gözlerle..vazgeçtiğimden beri daha güzel bakıyorum bu gözlerle dala,kuşa,çimene,çocuğa...İstanbul hikayemin başlangıç noktasındaydım bugün. Tam da annemin beni bırakıp gittiği yerde. Beni bırakıp gitmişti tam orada Sultanahmet'te, yurduma yakın bir yerde. Artık dönme vakti gelmişti ve benim kendi kanatlarımla yapayalnız olarak uçma zamanım...yine acılı bir vedaydı beni bırakıp gittiğinde işte tam o yerde, okulumun konumlandığı Nişantaşı'na bile nasıl gidilir konusunda hiçbir fikrim yokken henüz, ilk zamanlarda ağlanır demişlerdi...ağlamıştım annem gittiğinde, yalnızdım ya artık..sonra kaynaşmıştım yine Sultahmet'te o kızlarla dolu yurtta bir çok kızla, Seda'ydı onlardan biri, 10 sene sonra aynı yerdeydik bugün fotoğraf makinalarımızla, algımız farklı,kocaman kadınlar olmuşuz,sırt çantalı "haydi taksime"tadındaki o ufak üniversiteliler yok artık.Tarihi eserleri filan inceliyoruz,meraklıyız her taş parçası üzerinde 15 dk tartışıyoruz, böyle miydik halbuki?Üzerinde sabit 15 dk konuşabileceğimiz tek konu aşık olduğumuz adamlardı eskiden..ve gidilecek semt olarak sadece Beyoğlu vardı koskoca istanbul'da.Eğlenceydi, hareketti, renkti... Sultanahmet sıkıcıydı,buram buram müzeydi,fokur fokur tarihti.Çekilmezdi.Tek sevdiğimiz şey yakışıklı yabancı çocuklardı sokağa çıktığımızda Sultanahmet'te..bugün yeniden bambaşka gözlerle gittik oraya,anılar depreşti,Dikilitaş'ın önünde eskiden yapıldığı gibi kikirdendi...şunu hatırladın mı, burayı hatırladın mı? "o cafe nerde aa yok yıkmışlar"tadında hüzünlenmeler "mısır yemiştik cırcır olmuştuk hani"ler..bu şehrin en güzel semtine imza atmak ne güzel..insanın istanbul masalının olabilecek en güzel semtte başlaması ne güzel şey...

Alışkanlıklarınızı değiştirin,Bebek'te,Hisar'da,Arnavutköy'de o trafiğe girerek hafta sonları yaptığınız kahvaltılarınızı askıya alın,kendinize bir güzellik yapın Sultanahmet'e götürün kendinizi,Cankurtaran'da kahvaltı yapın,sokak aralarında fotoğraf çekin, tarihin yumuşak beşiğine bırakın ruhunuzu, o eski evlerde kimler yaşamış yıllar yıllar önce onları düşünün, o çalılıkların arkasında ne fitiller alevlenmiş, Topkapı Sarayı'nın bahçesinde gizlice ne büyük aşklar yaşanmış, aşıklar nerelere saklanmış, buluşma köşeleri nereler olmuş düşünün... yaşanan aşkları, yasak sevdaları düşünün, dalın sokaklara, bu evlerde kimler yaşıyor diye merak edin...sonra gidin bir güzel köfte yiyin Sultanahmet Köftecisi'nde, oradan Çorlulu'ya uzanın şöyle keyif nargilenizi söyleyin..ruhunuzu dinlendirin Yerebatan'da...ve sonra bana teşekkür edin...iyi pazarlar:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder